Dünyada tarım yapılan en eski bölgenin Çatalhöyük neolitik kenti olduğu biliniyor. Buna göre insanoğlunun tarım yaparak karnını doyurabileceğini keşfetmesinin üzerinden tam 14 bin yıl geçti. Geçen 14 bin yıl içinde hızla gelişen teknolojiyle birlikte tarım da gelişti ve değişti.
Günümüzde domateslerin ne tadı var ne kokusu, öyle değil mi? "Yaz aylarının kıpkırmızı, tatlı ve sulu karpuzları artık pembe ve tatsız tuzsuz" diyor olabilirsiniz bu yazıyı okurken. Böylesi cümleleri artık hepimiz söylüyor hepimiz duyuyoruz. Bunun nedeni atalık tohumları yani yerel tohumları bir kenara bırakıp hızla gelişen teknolojinin tasarladığı genetiği ile oynanmış hibrit ve GDO’lu tohumlar ile domates, karpuz veya biber yetiştirilmesi. Çünkü, hibrit ve GDO’lu tohumlar hızla ürün veriyorlar. Fakat sebzelerin meyvelerin lezzeti daha az olduğu gibi besin değerleri de düşük oluyor.
Peki, mis gibi kokan eski domatesleri, biberleri veya karpuzları nasıl yetiştirebiliriz? Atalık tohumları kullanarak! Atalık tohum veya Yerli Tohum kavramını ilk defa duymuş olabilirsiniz. İşte, bu yazıda sizi genetiği ile oynanmamış atalık tohumlar ile tanıştıracağız.
Atalık Tohumlar; ata tohumu, milli tohum, yerli tohum veya yerel tohum ismiyle de biliniyor. Atalık tohumlar binlerce yıl öncesinden kuraklık, sel, salgın hastalık gibi pek çok felaketten yüz akıyla çıkan günümüze ulaşabilmiş sağlıklı ve saf tohumlardır. Bu tohumlar, kuşaklar öncesinden kalma doğal tarım yöntemleri ile üretilen, genetiğiyle DNA’sıyla oynanmamış yüzyıllardır Anadolu’da kullanılan tohumlardır. Günümüze kadar kimyasal ilaç kullanılmadan geldikleri için besin değeri yüksek, sağlıklı ve lezzetli meyve verirler. Meyvelerin ve sebzelerin kokusu, tadı ve lezzeti kendinden sonra gelen nesilde de devam eder. Atalık tohumlardan elde ettiğiniz sebze ve meyvelerden aldığınız tohumları ertesi yıl ekerek çoğaltabilirsiniz. Çoğalttığınız atalık tohumları sizden sonra gelen kuşak yüzlerce yıl sonra bile kullanabilir. Yerli tohumlar kısır veya hibrit tohum olmadıkları için doğurgandır. Atalık tohumlardan elde ettiğiniz sebze ve meyvelerin rengi, boyu farklıdır ve standart değildir. Yerli tohumlar sağlıklı ve lezzetli gıdaların teminatı olarak görülüyor.
Atalık tohumlar bulundukları iklime, toprağa ve coğrafyaya asırlar içinde uyum sağladıkları daha dayanıklı ve daha besleyicidir. GDO’lu veya hibrit tohumun kullanılması gıdada bağımlılığa ve açlığa neden olabilir. Bunun yanı sıra atalık tohumlar kullanılmadığı takdirde dirençli ve besleyici gen kaynakları kaybedilir. Sonuç olarak GDO’lu ve hibrit tohumlar yaygınlaşır. Yerli tohumlar kullanılmadığında Türkiye’nin gıda güvenliği tarım yapan ve tohum üreten çokuluslu şirketlerin eline kalır. Atalık tohumdan üretilmiş bir domatesteki magnezyum oranı Hibrit Tohum kullanılarak üretilmiş dokuz tane domatesteki magnezyuma eşit. Ayrıca, atalık tohumlar doğa ve biyolojik çeşitlilik için şarttır. Bulundukları bölgenin doğa koşullarına uyum sağlayan atalık tohumların kuşaktan kuşağa aktarılması ve çoğaltılması biyolojik çeşitliliğin sağlanması için bir zorunluluktur.
Yüzyıllardır çiftçinin yaptığını akademisyenlerin ve ziraat mühendislerin daha profesyonelce yapmasıyla ortaya çıkan tohuma hibrit tohum adı veriliyor. Hibrit Tohumlar bilinen yapay döllenme ile elde ediliyor. Hibrit tohum melezleştirlmiş karma tohum olarak tarif ediliyor. Aynı türe ait iki farklı bitkinin çaprazlanmasıyla hibrit tohum ortaya çıkıyor. Hibrit tohumlar farklı hava ve toprak koşullarına uyum sağladıkları için oldukça dayanıklı tohum çeşididir. Bu tohumların ömrü sadece 1 ekim süresi olduğu için hibrit tohumlarda elde ettiğiniz meyve ve sebzeden yeni tohumlar alarak üretime devam etme olanağınız bulunmuyor. Hibrit tohumlar doğurgan olmadığı için kuşaktan kuşağa aktarımı mümkün değildir. Bu tohumlar melez, yani saf hat bir anne ile saf hat bir babanın melezi olduğu için, tarlanıza ekip tohum almanız imkansızdır. Tohum, annesine veya babasına döndüğü için ticari değerini kaybetmiş oluyor. Hibrit tohum ile üretim yaptığınızda her yıl yeni tohum satın almak zorunda kalırsınız. Hibrit tohum ile ürettiğiniz meyve ve sebzelerin besin değeri biraz daha düşüktür. Öte yandan hibrit tohum kullanarak üretim yaptığınızda tarlanızı yoğun olarak ilaçlamanız gerekir çünkü bu tohumlar, kolayca hastalandıkları için mahsul vermek konusunda zorludurlar.
GDO terimi son yıllarda sıkça duyduğumuz terimler arasında yer alıyor. Bu sebeple gündelik yaşamımızda kullandığımız terimler arasına kolaysa girebilmiş durumdadır.
GDO harflerinin açılımı "Genetiği Değiştirilmiş Organizma” anlamına geliyor. Biyoteknolojik yöntemlerle laboratuvar ortamında üretilen yapay bir tohum olan GDO’lu tohumların sağlığa olan zararlı etkileri bulunmaktadır. Raf ömrü oldukça uzun olan GDO’lu ürünler mevsim koşullarından etkilenmiyor, böceklere ve çeşitli hayvanlara karşı dayanıklılar. İçindeki kimyasallar nedeniyle bozulmaları oldukça zor olan GDO’lu tohumlar ekildikleri toprağa bile bir süre sonra zarar vererek uzun vadede verimsizleşmesine yol açabiliyor. GDO’lu tohum ile üretim yaptığınız toprağınızı tekrar doğal haline döndürmeniz çok zordur. Mesela, tarlanızda bir kereliğine mahsus GDO’lu Tohum ektiniz. Toprağınıza GDO’lu tohum bulaştıktan sonra tıpkı bir hastalık gibi havaya, su kaynaklarına yayılıyor. Böylece, GDO’lu tohumun içinde bulunan kimyasallar ile toprağınız, sulama kanallarınız, hatta toprağınızın bulunduğu bölgenin havası bile tehlikeli maddeye evriliyor. Bu süreç içinde doğaya verilen zarar kaçınılmaz hale geliyor.
GDO’lu tohumlar en çok domates, patates, mısır,buğday, soya fasulyesi, pamuk, tütün ve kolza üretiminde kullanılıyor. Fakat GDO içeren tohumlar sadece meyve –sebze ile zarar vermiyor.
GDO’lu tohum içeren bu bitkilerden çorba, yağ, un, gofret gibi hazır gıdaların üretimiyle geniş kitlelere ulaşıyor. Ayrıca, mısır ve soyayı yem olarak tüketen hayvanlardan elde edilen çeşitli ürünlerde ve tekstil sektöründe yoğun olarak kullanılan pamuğun GDO içermesi büyük olasılık taşıyor. Tarımda hibrit ve GDO’lu tohumlar kullanıldığında dirençli, besin değeri yüksek ve lezzetli sebze ve meyvelerin yok olmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra hibrit ve GDO içeren tohumlar yüzünden tohum tekelleri zenginleşiyor. Hibrit ve GDO içeren tohumların Türk tarımına en büyük zararlarından biri ise bu tohumların yerli tohumlara tozlanarak biyolojik çeşitliliği ve ata tohumları tehdit etmesidir.
GDO’lu tohumlar insan sağlığını etkilediği gibi doğaya da zarar veriyor. GDO’lu tohumlar kullanılarak üretilen ürünler alerjik ve toksik etkilere yol açabiliyor. 90’lı yılların sonunda İngiltere’de GDO’lu soya üretimi nedeniyle soya alerjisi görülme oranı %50 artmıştır. GDO’lu ürünler nedeniyle ABD, İngiltere ve Rusya’da alerjik reaksiyonlar artış göstermiştir. Bilim insanları GDO nedeniyle artış gösteren alerjik reaksiyonlarda glisofatın önemli bir faktör olduğunu düşünüyor. Alerji nedenleri arasında glisofatın bağırsaklarda yer alan yararlı bakterilere zarar vermesi, yiyeceklerdeki besin değerlerini azaltması ve bağışıklık sistemini baskılaması bulunuyor.
Bunun yanı sıra bitkilere aşılanan antibiyotik nedeniyle her tür antibiyotiğe dirençli süper mikroorganizmaların gelişmesine yol açtı. GDO’lu organizmalar sindirim sistemi üzerinde de yoğun tahribat yapabiliyor.
GDO’lu ürünlerin doğaya verdiği zararlara verilecek en basit örnek zararsız bal arılarının toplu ölümüne neden olması. Şöyle ki; GDO’lu tohumlarla üretilen gıdalara sadece belli böcekleri öldürdükleri iddia edilen bakteriler ekleniyor. Bu bakteriler bal arılarını öldürüyor. GDO’lu tohumlar nedeniyle dünyadaki arı nüfusunda azalma meydana geldi.